GÜNEŞİN YÜZDÜĞÜ ÜLKE 19 Ağustos 2009

Fatsa'dan Ordu'ya giderken Bolaman kavşağında yol ikiye ayrılıyor. Yeni yol Türkiye'nin en uzun karayolu tüneliyle 15 dakikada Ordu'ya ulaşıyor. Siz Bolaman'dan eski yola sapın, önce Yalıköy, ardından Medreseönü beldelerini geçin, sonra Yason'a geleceksiniz; Güneşin yüzdüğü ülkeye.
Yanına Herakles'i alan İason'un Argonotlarla birlikte Altınpostu bulmak üzere Kolhis ülkesine giderken Karadeniz'de kıyıya ilk çıktığı yer. Kıyıda Yason kilisesi var. Akşam üzeri gün batmadan önce orada olmalısınız. Sonra Yason burnunda, sırtınızı kiliseye verip, kıyıda otların üzerine oturup beklemelisiniz. Güneş, batarken Karadeniz'de yüzmeye başlayacak, O yunup arınarak ufukta silinirken, gün dönecek ve kızıl bir gökyüzü altında kendinizi bahtiyar hissedeceksiniz (Bak.arka sayfa).
Ordu'yu ilk kez görenlerin ikizli bir duyguya kapılacakları söylenebilir. İlkin ben buraya neden daha önce gelmedim hayıflanması ve aynı anda bozulmamış bir doğa harikası kenti görebilmenin keyfi. Gezip görülecek o kadar çok ve farklı özelliği olan bir kent ki Ordu, öyle bir kaç günde sırrına ermek mümkün değil.
Gazetenin Başyazarı D. Tılıç'ın izinden gidebilmek için ben de Ordu'da Hotel Denizkızı'ndaydım geçen hafta. Denizkızı'nı aslında Doğan'ın arkadaşı Ersin değil, eşi Dilek Erdoğan işletiyor. Önündeki çeyrek asırlık Akasya ağaçlarının gölgesinde, Dilek hanımın hazırladığı yemekleri Ersin beyle çıkılan tekne turunda tutulan balıklarla zenginleştirmek sizin elinizde. Balık tutarken kendinizi denize bırakmak serbest, yanı başınıza konan martılarla yüzerken şanslıysanız yunuslar da size eşlik ediyor. Karadeniz'de yunuslar artık Orduluların aşina oldukları yeni dostlar.
Ersin Erdoğan'ın otelle ilgilenememesinin asıl nedeni ise ilin Avrupa Birliği projeler koordinatörü olması. Hemen çoğu Ordu'ya olmak üzere 35 milyon avrodan fazla proje bütçesini bölgeye kazandıran Ersin Erdoğan aynı zamanda doğma büyüme Ordu'lu olarak profesyonel bir rehber gibi size Ordu'yu tanıtıyor.
Kentin içinden 15 dakika içinde Boztepe adlı tepeye çıkılıyor. Ordu'yu bir balkondan seyrediyormuş hissine kapıldıktan bir saat sonra tam aksi yönde Yoroz Kent Ormanı'na çıkıp, zirveye yapılan doğal teraslardan Giresun'a kadar Karadeniz kıyılarına hakim olabiliyorsunuz.
Evet, Ordu yalnızca fındıkla anılan bir kent ve fındık kentin can damarı. Üstelik bu can damarı son yıllarda kesilmiş durumda. Fındık toplayanlarla konuştuğunuzda dertlenip öfkelenmemeniz imkansız. Ordu fındıkla kurulmuş bir kent ve fındık tarımı biterse hayatını sürdürmesi zor görünüyor. Ama bir yandan da olağanüstü doğasını keşfettikçe Karadeniz turizminin merkezi olabileceğini görmemek mümkün değil. Denizkızı'nın verandasında otururken önünüzden yunusların geçebildiği bir kentin turizm değerinin keşfedilmemiş olması şaşırtıcı.
Üstelik kentin belediye başkanı Seyit Torun başta olmak üzere kent halkının hemen tümü Ordu turizminin Güney Ege ve Akdeniz'de düşülen hatalara savrulmaması konusunda son derece bilinçliler. Seyit Torun ilk başkanlık döneminde alt yapı sorunlarını yönetilebilir hale getirmiş. Son yağmurlarda Giresun sular altında kalırken Ordu şehir merkezinde hiç bir sorun olmamış. Başkanla şehri gezerken özellikle 30 yaş altı insanların yüzleri gülerek başkanla selamlaşmaları, içtenlik ve rahatlıkları başarısının tanıtı olarak görülüyor. Gençlerinin odalarında posteri asılı bir belediye başkanı O. Hükümetin destek olmak yerine elini kolunu bağlamakla uğraştığı Başkan, ikinci döneminde kentin estetiğine ağırlık vermeye karar vermiş. Yakınlarda Ordu'da bir heykel festivali düzenlenirse şaşırmayın.
Başyazarımıza bir kez daha hak verdim. Doğu Karadeniz gezilecekse son ve uzun durak mutlak Ordu olmalı. Güneşin yüzdüğü yerlerde ruhumuzu tımar etmeliyiz.


Gezi
© www.candansayar.com
Kişisel
geri